8.01.2009

oyun

doyumsuzluktu mutsuzluğun kaynağı ve biz mutsuz olmak için yetmeyecek oyunlara başlıyorduk. görünenin ardındaki aç midemizi sürekli tüketmeye alıştırmıştık.

tek koşul oyun kişisinin rolüne inanmaktı ve bizim bunun için çaba sarfetmemize gerek yoktu. doymamak için roller şarttı ve biz açtık. oynadık... oyun uzadıkça acımız arttı, suçlamalar azdı...
kandırılmış çocuktuk. zaten biz hep masumduk. anlaşılmayanlardandık, oyuna anlaşıldığımıza inandığımız için başlamıştık.

sıkıldık anlatmaktan ve bitti... daha da mutsuz olabilmek için bitişi süründürdük. ne an kaldı tartışılmadık ne de ten.

haklı olduğumuza inanıp haksızı oynadık. rolümüz bizi taşımadı. bu kez rolün sahiciliğine inanıp, arkasına sığınıp kendimizi kandırdık anlaşılmak için...

görmekten korktuğumuz yüzümüzü gizledik karanlıklara. farkedilme endişesiyle sorgulayıp durduk birbirimizi. örtü yoktu oysa, herşey şeffaftı. zaman, mekan, ben, o, şehir... çıplaklığın üstüne sessizliği örtüp kendimizi gizledik. susmasak uzaklaşacaktı sıcaklık, büyüyecekti uzaklık. ikimizin de cesareti yoktu inkara. yorgunluk çökmüştü ruha. sessizlikle kabullenmek gerekti bitişi.

fırtınaya ancak doyumsuzluğu atabildik. düzenli hayat yoktu. tekdüzelik yoktu. oyunda var olan yalnızca açlıktı. mutsuzluk, hayal kırıklığı ve inanç yitimiyle besledik onu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder